4 Mart 2013 Pazartesi

En iyi dram filmleri



Bazen bir film seyredersin bazen bir filmden daha fazlasını; gülersin, hüzünlenirsin, ağlarsın kısacası izlediğin filmde kendinden bir şeyler bulursun kısacası izlemeye değer filmlerden bir demet sunduk sizlere karar sizin umarım hoşça vakit geçirirsiniz hayatınız hep eğlenceli ve mutlu sonlarla dolu bir film gibi olsun...


Sinema tarihinin en duygusal, romantik filmleri:

A Perfect World (1993) - Kusursuz Dünya
Tür: Dram, Bilim-kurgu
Konusu: Çok iyi bir senaryo, usta oyuncular, ayarında verilen duygusallık, muthiş karşılıklı diyaloglar, gerçekçi takip ve aksiyon sahneleri ve alışık olmadığımız mutlu olamayan bir son.

Konusu kısaca su şekilde: Hapse düşen Butch Haynes ve onun psikopat hücre arkadaşı Pugh karar verip birlikte hapisten kaçarlar. Polislerden kaçarken tesadüfen bir eve girerler. İşler ters gider ve evin küçük çocuğunu rehin alıp evden uzaklaşırlar. Fakat bu babasız çocuğa Butch'ın arkadaşı kötü davranmaya başlar ve bunun sonucunda Butch, Pugh u öldürür. Bundan sonra Butch ve Buzz'ın macerası başlar.

Buzz gibi kendisi de babasız büyüyen Butch arasında güzel bir ortaklık ve arkadaşlık başlar ve tabii ki duygusal bir bağ kaçınılmazdır.[*]

Hable Con Ella - Talk To Her (2002) - Konuş Onunla
Tür: Dram, Komedi
Konusu: Bir sinemada tesadüf eseri tanışan 2 erkek olan Benigno ve Marco, 2. bir tesadüf sonucu bir hastanede karşılaşacaktır. Beningo burada çalışan bir sağlık görevlisi, kız arkadaşı Lydia ise komada yatmakta olan birisidir. Marco ise Alicia isimli sevgilisi bir boğa yarışında ağır yara almış ona destek olmak için hastanede bulunmaktadır. Hemen hemen aynı dramatik anları yaşayan Marco ve Benigno kısa sürede derin bir dostluk kurar. Beningo, Marco’ya komada yatan sevgilisiyle konuşmasını söyler.

Çaresizlik içinde bu yolu da deneyecek olan Marco, içindeki mucize olabileceği inancını hiç kaybeden konuşmaya başlar. Usta film yönetmeni İspanyol Pablo Almodovar’dan senelerce unutulmayacak bir başyapıt filmi. 4 farklı hayatın nasıl aynı çizgide yürüyebileceği çok değişik ve mükemmele yakın bir senaryoyla aktarmayı başaran bu yapım her yönüyle övgüyü hakeden bir eser. Sanatsal anlamda da çok şeyler ifade eden ve Drama türünün şimdiye kadarki en başarılı yapımlarından birisi olarak gösterilen “Konuş Onunla (Talk To Her)” , 2003′te en iyi senaryo dalında Oscar ödülü almış ve yönetmeni (Pedro Almodóvar) en iyi yönetmen dalında 1.liğe aday gösterilmiş; aynı zamanda da çeşitli film festivallerinden toplamda 32 birincilik ödülü almayı başarmış bir film.

Stand By Me  (1986) - Benimle Kal 
Tür: Dram, Komedi
Konusu: Gerilim ve Korku yazarı Stephen King'in 'The Body (Ceset)' adlı romanından sinemaya uyarlanmış.King,bu hikayesini kendi çocukluğundan esinlenerek kaleme almış.1950'lerde geçen film,ergenliğe yeni girmiş dört kafadar gencin Oregon ormanlığında kayıp bir çocuğun cesedini aramalarını konu ediniyor.

Yol boyunca daha da yakınlaşan çocuklar, birbirleri hakkında pek çok şey keşfedeceklerdir.Ancak kasabanın serserileri de onların peşindedir.

Filmde 1950’li yıllarda Oregon ormanlığında ergenliğe ayak basmak üzere olan bu arkadaş grubunun kayıp bir çocuğun cesedini aramaları konu ediliyor. Küçük bir kasaba olan Castle Rock’ta hayat tekdüze ilerlemektedir. Büyüdüklerini gösterme ve dünyaya meydan okuma arzularıyla dolup taşan çocuklar için bu olay tam bir fırsat olmuştu. Kayıp çocuğun cesedini bulmak için yapılan bu yolculukta yaşadıkları onları biraz daha birbirine yaklaştıracaktı. Birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı bulacaklardı.[*]  

I Am Sam  (2001) Benim Adım Sam
Tür: Dram, Komedi
Konusu: Sam Dawson (Sean Pean), kızı ile mutlu bir şekilde yaşayan ve Beatles'a büyük hayranlık besleyen bir adamdır.Genç adamın zeka düzeyinin 7 yaşında bir çocuğunkine eş durumda olması onları çok fazla rahatsız etmez.Kızı 7 yaşına geldiğinde ise onun için asıl sorunlar başlar.

Artık kızı ondan çok daha ileri bir düzeye gelmektedir ve Sam ona pek fazla yardım edememektedir. Hükümet görevlileri kızı Sam'in yanından alırlar.Sam kızını geri alabilmek için 'sevgi' kelimesinin anlamına fazlasıyla uzak avukat Rita Harrison'ı (Mıchelle Pfeiffer) kiralar.

The President's Barber – Hyojadong ibalsa – Başkanın Berberi (2004) - Başkanın Berberi
Tür: Dram
Konusu: Seong Han-mo (Song Kang-ho) Başkanlığın olduğu mahallede bir berber dükkanı işlemektedir. Politika ve siyasetten hiç anlamayan Seong Han-mo (Song Kang-ho) mahallesinde bir casus yakaladığından dolayı başkanın berberi olarak görevlendirilmiştir. Sadık, dürüst bir insan olduğundan ötürü başkanın çoğu kez berberi değil de arkadaşı olarak ön plana girmiş bulunmaktadır.

Filmde Güney Kore yakın tarihini başka bir açıdan tanıma imkanı bulmanın yanında bir baba ile oğlunun birbirine olan bağlılıklarını tanık olduğu olayların kendilerini nasıl bir açmaza sürüklediğine şahit olacaksınız. Baba ne olursa olsun evladını koruyacak, oğlu ise babasının devlet başkanının berberi olmasından dolayı şahit olduğu olaylardan sonra dimdik ayakta kalma savaşı izlemeye değer diğer bir ayrıntı.,


The Fall  (2006) - Düşüş
Tür: Dram, Fantastik, Macera, Romantik
Konusu: Video klip ve reklamların usta yönetmeni Singh bu kez, sakat bir adam ile küçük bir kızın hastanede yaşadıkları olağandışı aşk hikâyesi ile karşımızda.

Adam ve kız kendi aralarında, intikam peşindeki beş kahraman hakkında bir masal uydururlar: Maskeli bir kabadayı, Afrikalı kaçak bir köle, Hintli bir mistik, İtalyan bir anarşist ve bir doğabilimci, ıssız bir adaya sürgün edilmişlerdir. Düşüş, akıl almaz sahnelerin rengârenk canlandırma planlarıyla harmanlandığı son dönem filmler arasında, izleyiciyi görselliğiyle yakalayacak, akıllardan kolay silinmeyecek bir yapıt.

Bazı filmler vardır “Evet abi film bu, iyi, çok iyi” dersiniz koltuğunuzdan kalkarken. Bazı filmler de vardır ki, onları izledikten sonra kolay kolay kalkamazsınız o koltuktan “Şimdi bu film miydi? Bu filmse önceki izlediklerim ne peki? Bu olsa olsa sanattır ya, şahaserdir, sanat eseridir, bravo ulan, alkışşşş” diye film kendisini beyninizde yaşatır, planlar, sahneler tekrardan makaradan döner gibi beyninizde dönmeye devam eder, anlam arayışları uykusuz bir geceye bırakır. The Fall tam da böyle bir film işte. Sinemanın tanımını kafanızda tekrar yazmanıza neden olacak kadar çarpıcı, büyüleyici. Yani “Sinema budur, film böyle yapılır”ın belgeseli de diyebiliriz The Fall için.[*]

Büyüklere masallar tadında bir film The Fall. Hiç bitmesin dedirten, eskiden dinlediğimiz masallar gibi yer yer hüzünlendirip yer yer güldüren bir yapım. Roy’un dinlemeye doyulmayacak masal anlatımı, küçük Alexandria’nın saflığı, şirinliği, iki “yaralı” kişinin birbirine kenetlenmesi, ihtişamlı bir masal ve gözyaşları eşliğinde tamamlanan final. Sonuç olarak tatminkar oyunculukları, nostaljik havası ve farklı kültür esintilerinin kattığı tadın yanında muazzam bir görsel şölen sunan The Fall, tekrar tekrar izlemekten keyif alınacak bir film.[*]

Mar adentro - The Sea Inside (2004) - İçimdeki Deniz
Tür: Biyografi, Dram
Konusu: İspanyol sinemasinin altın portakalı, oscar'ı sayılan Goya'da film ödüllerinde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu:, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi senaryo ödüllerini alıp dikkatlerini üzerine çekmiştir.
Ramon Sampedro'nun 30 yıl boyunca yaşamına onurlu bir şekilde son verebilme mücadelesinin hikayesi.

Ramon Sampedro, 26 yaşında bir denizciydi. Bir kayalıktan denize atladığı gün hayat tamamıyla değişti. Bu kazadan sonra Ramon'un tek hayali, yaşamına onurlu bir şekilde son verebilme hakkını kazanmaktı. Ölüm sayesinde, kaybettiği özgürlüğünü geri kazanacağına inanmaktaydı ama tek başına başaramazdı. Julia Ramon'un mücadelesini desteklerken, Rosa ne olursa olsun hayatın yaşanmaya değer olduğuna Ramon'u ikna etmeye çalışıyordu.

Ramon, ona gerçekten aşık olan kadının nihai yolculuğunun sorumluluğunu almasına yardımcı olacak kişi olduğunu biliyordu...
Film, intihar, ötenazi ve son demlerinde mutlu kalabilme unsurlarını mukteşem bir biçimde vurgulayan bir başyapıttır. İzlerken düşünecek, mantığını idrak ederken kalbi yoran, birden karakterin içine bürünüp onun gibi gelgitler yaşatıyor izleyenlerde.

Life as a House (2001) - Yeni Bir Yaşam
Tür: Dram, Romantik
Konusu: 2001 yapımı bir İrwin Winkler filmi. Başrolünü Kevin kline, Kristin Scott Thomas ve Hayden Christensen paylaşan filmde Mimar George (Kevin Kliner) kanser olduğunu öğrenince son aylarını serseri takılan  hippi oğlu ile geçirmek ister. Eşi robin (Kristin Scott Thomas)`den ayrıldıktan sonra oğlu Sam (Hayden Christensen) annesi ile yaşamaya başlamıştır

Kanser olduğunu öğrenen baba son yıllarını hep hayalini kurduğu deniz kenarında yapmayı planladığı evi oğluyla inşa etmeye karar verir. Boşanmadan sonra iyice dağılan çocuk içinde bulundurduğu öfkeye rağmen babasıyla bu evin inşasında çalışmaya başlar. Baba oğul arasındaki bağların yeniden kurulmasıyla baba bir de bakar ki eski karısı komşularının kızı yardımlarını esirgemiyorlardır. Tüm bunların altında herkesin unuttuğu sıcacık ailevi bağlar mı vardır yoksa hasta bir adamın son günlerinde herkesin iyi olma çabası mı?

The Brotherhood Of War - Taegukgi Hwinalrimyeo (2004) - Kardeşlik
Tür: Aksiyon, Dram, Savaş
Konusu: Ayakkabı boyacısı Jin-tae Lee, 18 yaşındaki erkek kardeşi Jin-seok, annesi, nişanlısı Young-kim ve kız kardeşi ile yoksul ama mutlu bir aile hayatı sürmektedir. Annesi ile zor koşullarda çalışan ve ailenin yükünü sırtına alan Jin-tae'nin en büyük arzusu, kardeşi Jin-seok'u üniversitede okutabilmektir.

Bu sırada Kuzey Kore, Güney'i işgal eder ve aile daha güvenli bir yere doğru yolculuk etmeye karar verir. Yolculukları esnasında Jin-seok askere alınır ve savaşa gönderilir. Ağabeyi Jin-tae de onun ardından askere yazılır ve kardeşini korumak için savaşmaya başlar.

Güney kore ve kuzey kore arasındaki savaşın insani boyutuna değinen müthiş bir film. kore sinemasının iyi bir örneği olması bir yana son derece etkileyici savaş sahneleri içermekte. ideolojilere fazla bulaşmadan çekilmiş olması, benzer amerikan filmlerinden çok daha başarılı olmasının da önemli bir sebebi.[*]

City of Angels (1998) - Melekler Şehri  
Tür: Dram, Fantastik, Romantik
Konusu:Hastalarından birini hiç sebep yokken ameliyat masasında kaybeden kalp cerrahı Dr Rice`ın kendine güveni alt üst olmuştur. Los Angeles üzerinde gezinen melek Seth o sırada her ne kadar ölen hastaya yardım için orada bulunsada Maggie`den etkilenir ve onun kendine olan güvenini tekrar kazanmasında yardımcı olmaya karar verir. Bu arada ona aşık olur ve sonunda bütün risklerine rağmen görünmez bir ruh olmaktan çıkar, şüpheli bir yabancı haline gelir.

Kadere inanmayan Maggie ise Seth`e daha öncekilerle kıyaslanmayacak derecede aşık olur. Bu arada Maggie ile beraber olmak için göklerden ve meleklikten vazgeçen Seth, yeryüzündeki karmaşık hayatı yaşadıkça umutsuzluğa kapılır. Acaba aşk, kişinin temel özelliklerinden vazgeçebileceği kadar değerli midir?

Belki klişe bir film belki ya bunu izledik denebilir ama izlemeyenlerin çok şey kaçırdığı bir yapım. Öyle kalabalık bir ortamda değil mümkünse bir başına en fazla eşle, sevdikleriyle izlenesi bir duygu sarmalı. Nicholas Cage ve Meg Ryan'ın unutulmaz performansı.


Le Premier Jour Du Reste De Ta Vie (2008) - Kalan Hayatının İlk Günü  
Tür: Dram
Konusu: Le premier jour du reste de ta vie (The First Day of the Rest of Your Life), 1988'de başlayıp 2000'e kadar devam eden ve su gibi akıp geçen hikayesiyle, bu hikaye bize aktarılırken kullanılan müzikleri, oyuncuların kamera karşısındaki yalınlıkları ve çekimlerin inceliğiyle, Fransız sinemasının mutlaka izlenecek ve mutlaka tavsiye edilecek filmleri arasına kafadan bir giriş yapıyor.

Eğer hâlâ izlemediyseniz ilk fırsatta edinmeniz ve ekranın karşısına geçmeniz şiddetle tavsiye olunur. Film için harcayacağınız yaklaşık 2 saat karşılığında alacağınız haz, hatta sizi belki de düşünmeye itecek mesaj için denemeye değer.

Her ne kadar anlattığı hikaye sıradan gibi gözükse de, aile yapısından girip hayatın aslında ne kadar da kısa olduğundan öyle bir çıkış yapıyor ki, final sahnesiyle göz yaşlarınıza hakim olmanız olasılıklar arasında değil.[*]
Film o kadar inandırıcı ki film bittiğinde bunlar oyuncu olamaz bu bir aile diyesiniz geliyor adeta...Hele final sahnesi gerçekten insanın gözlerini doldurtan cinsten...Dramın en güzel örneklerinden birisiydi..Bir çok filmin başaramadıgı hem seyirciyi ekrana bağlamak hemde dram anlatmak...Bu film bunu çok güzel ve kolayca başarıyor...[*]

Le Scaphandre et le Papillon - The Diving Bell and the Butterfly (2007) - Kelebek ve Dalgıç 
Tür: Dram
Konusu: Film, Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby'nin (okunuşu: Jan Dominik Bobi) gerçek hayat hikâyesinden alınmıştır. Bauby kendine geldiğinde, hiçbir uzvunu kıpırdatamadığını fark eder. Locked-in adı verilen felç hastalığına tutulmuştur. Konuşamamakta, yardım olmadan nefes alamamaktadır. Kıpırdatabildiği tek organı, sol göz kapağıdır. Bu sayede basit sorulara evet-hayır karşılıkları verebilir. Bu, dış dünyayla tek bağlantısıdır.

Bir konuşma terapisti, Bauby'nin daha etkin iletişim kurabilmesi için, harfleri Fransızca'daki kullanılma sıklığına göre sıralar (E, L, A, O, I, N, S, D, vs.) ve yüksek sesle okur. Doğru harfe geldiğinde Bauby göz kırpmakta ve bir sonraki harfe geçilmektedir. Bu yöntemi kullanarak Bauby filmle aynı addaki kitabı yazar.

Filmin önemli bir kısmı, Bauby'nin bakış açısından çekilmiştir. Öyle ki, Bauby sorulara cevap vermek için gözünü kırptığında, perde kısa süre kararmaktadır.

Bir ailenin yaşamından kesitler sunarken olayların seyirciye aktarış biçiminin bir biyografi şeklinde sunulması farklı bir tarz, etkileyici  ve bir o kadar da dikkat çekici..


Le Scaphandre et le Papillon - The Diving Bell and the Butterfly (2007) - Kelebek ve Dalgıç 
Tür: Dram
Konusu: Artık ünlü bir yönetmen olmuş Salvatore, 30 yıl sonra bir arkadaşının öldüğü haberi üzerine doğduğu kasabaya geri döner. Kasabaya geldiğinde eski anıları canlanan Salvatore, Cinema Paradiso isimli sinemada projeksiyoncu olarak çalışan Alfred ile ilişkilerini hatırlar.

Küçük bir çocuk olan Salvatore, günlerini Alfred’in yanında geçirmekte, filmlerle ilgili konuşmakta ve Alfred’in sinema konusunda deneyim ve bilgilerinden yararlanmaktadır.

Babacan tavırlarıyla Salvatore’nin hayatında önemli bir yere sahip olacak Alfred sayesinde sinemaya olan aşkını ve tutkusu keşfedecektir.Sıcaklığı ve anlattığı yazlık sinema kültürüyle de Türk sinema kültürüne yakın bir noktada duran Giuseppe Tornatore’un başyapıtı Cennet Sineması, 1989 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanmasının ardından Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nı da ülkesine götürmüştü.

Her ayrıntıda güzel sözler gizli. Her karesi sanatsal. Film biraz uzun ama böylesi bir başyapıt için dakikalar, saatler harcamaya değer...

John Q (2002)
Tür: Aile, Dram, Gerilim, Suç
Konusu: Baba olsan oğlun için neleri göze alırsın, neleri yaparsın?..
Sıradan bir işçi olarak bir fabrikada çalışmakta olan John Q (Denzel Washington) bir gün ansızın oğlu Mike in maç sırasında rahatsızlandığını öğrenir. Hastahaneye gittiğinde ise aldığı haberle yıkılır . Oğlunun kalbi normalden üç kat daha büyüktür ve bunun tedavisi için ameliyat olması gerekmektedir. Fakat maddi durumlar buna elvermez.

Maddi sıkıntı eşiğinde oğlunu hayata döndürebilmek için John Q evinde ne var ne yoksa hepsini satar yine de çözüm olmaz. Ve sonunda çaresiz bir şekilde kalp cerrahı Raymond Turner(James Woods) un da aralarında bulunduğu hastane personellerini rehin alır....

Hastane odasında oğluyla veda eder gibi konuşmasını izlerken dolmamak, çoşmamak, mümkün değil...

Dom za vesanje - Time of the Gypsies (1988) - Çingeneler Zamanı
Tür:  Dram, Suç, Komedi
Konusu: -Kendime yalan söylemeye başladığımdan beri kimseye inanmıyorum.

 - Tanrı yeryüzüne geldiği zaman çingenelerle anlaşamaz ve bir sonraki uçakla geri döner. Bu benim hatam değil..

Perhan Romanya'da büyükannesiyle yaşayan yeniyetme bir çingenedir. Çingenelerin doğayla bütün ve kendilerine has atmosferinde, Perhan da biraz kendi iç dünyasında biraz da kızarkadaşının aşk ateşinin içinde yaşamaktadır. Genç çingene, duygu yoğunluğu yaşadığında nesneleri uzaktan hareket ettirebilmektedir de.

Mafyatik işler peşindeki Ahmed, ondan yararlanmak için Perhan'ı kendisiyle birlikte şehre gelmeye ve yaşadığı yeri terketmeye ikna eder. Perhan bu yeni hayata tek bir şey için katlanır: yeterince para biriktirmek ve sevdiklerine geri dönüp evlenebilmek. Bir yandan da bacağından ameliyat olmak için onlardan ayrılan kızkardeşini bulmayı ummaktadır.

Yönetmen Emir Kusturica'ya uluslararası alanda tanınma getiren ve Cannes'da coşkuyla taçlandırlan bu ilgi çekici yapım, aynı zamanda tamamı çingene dilinde çekilen ilk film özelliğini de taşıyor. Müzik, dram, hayal, bildiğiniz tüm Kusturica bileşenlerini barındıran bir yapım.


High Fidelity (2000) Sensiz Olmaz 
Tür: Dram, Müzik, Romantik, Komedi
Konusu: Dünya çapında en çok satan romanlar arasında yer alan High Fidelity (Sensiz Olmaz), tüm neşesiyle sinemaya aktarıldı. John Cusack (Being John Malkovich - Con Air), Chicago'nun arka sokaklarında batmak üzere olan bir müzik marketin sahibi Rob Gordon'u canlandırmaktadır. 

İki çatlak elemanı, rock müzik delisi, inanılmaz komik Barry (Jack Black) ve sessiz ama saman altından su yürüten Dick (Todd Louiso) ile birlikte modası geçmiş yöntemlerle albüm satmaya çalışmaktadır. Ancak, Rob'un hayatını batıran bir tek işi değildir. Uzatmalı sevgilisi Laura (Iben Hjelje) tarafından terkedilince ibresi tamamen şaşar. Bu olay, Rob'un aşk konusunda başarısızlıkla sonuçlanan geçmiş ilişkilerini gözden geçirmesine sebep olur. 

Gerçekten eğlenceli bir zaman geçirmek istiyorsanız High Fidelity'e bir şans verin. Şimdiye kadar seyrettiğiniz en iyi ilk beş komediden biri olacağı şüphesiz!

Seyrederken cok keyif aldiginiz ve kendi iliskileriniz uzerinde de soyle bir dusunduren, satır aralarında yatan gizemli ayrıntılarla gerçek hayatta izleyeni buluşturan hoş bir yapım. Erkek izleyicileri aa bu film beni anlatıyor diye söyleten bir başarısı var...

Antwone Fisher (2002)
Tür: Dram
Konusu: Sorunlu bir denizci olan Antwone Fisher karıştığı bir kavga olayı sonrası ordunun psikiyatristine tedavi görmesi için yollanır. İlk seanslarda tedavi olmayı reddeden Fisher zamanla açılır ve sorunlarının çözüm yollarını öğrenmeye başlar.

Denzel Washington’un ilk defa yönetmen koltuğuna oturduğu filmde ilk sinema deneyimi olmasına rağmen parlak bir performans sergileyen Derek Luke göze çarpıyor. Antwone Fisher’i başarıyla canlandıran oyuncunun ödüllük performansı seyre değer.

Denzel Washington da ilk yönetmenlik deneyiminde kendini fazla zorlamayacak bir konu seçmiş ve bunda da başarılı olmuş. Senaryoyu yazan Antwone Fisher de acı ve hüzün dolu hayatını beyazperdeye aktarırken izleyici maksimum düzeyde etkilemek için elinden geleni yapmış. Bu konuda başarılı olduğunu da söyleyebiliriz.

Genelde çok fazla sürükleyici olmasa da dramalardan hoşlananları memnun edecek bir yapıt.

Hachiko: A Dog's Story – Bir Köpeğin Hikayesi (2009)
Tür: Dram
Konusu: Film Richard Gere'in canlandırdığı profesör Parker Wilson'ın, tren istasyonunda bulduğu Japon kökenli meşhur Akita inu cinsi köpeği evine almasıyla başlar. İlk önce eşinin sert tepkilerini gören profesörün köpekle aralarındaki bağ gün geçtikçe daha da sağlamlaşır. 

Kısa zamanda tüm aileye kendini sevdiren Hachi, Wilson ailesinin köpeği olur Profesörü işe giderken her gün tren istasyonuna kadar yolcu eder ve döneceği saatte her zaman yerinde olup onu bekleyen bir yol arkadaşı olur.Hachi, Japonya'da meydana gelen gerçek bir hayat hikayesini anlatıyor. Sahibine olan sadakati ile Japonya'dan tüm dünyaya yayılmış bir köpek Hachi; öyle ki yıllar boyu sahibini beklediği tren istasyonuna, köpeğin heykeli dikilmiş...[*]

The Champ (1979) - Şampiyon 
Tür: Dram
Konusu: Filmin kopartan sahnelerinden biri : Dövüşün ardından soyunma odasında bitkin bir halde yatan babasına çocuğun son bakışı, çocuğun babasının artık başaramayacağını bakışlarıyla hissettiği, hissettirdiği sahne...

Sinema tarihinin en çok göz yaşı döktürmüş filmlerinden biri olan "Şampiyon" açıkça duygu sömürüsü yapmaktadır ama bunu Zeffirelli'nin ustalığı ile oldukça düzeyli bir şekilde yapar. "Şampiyon" 1931 tarihli King Vidor filmi The Champ'ın yeniden çevrimidir, filmin başrol oyuncusu Wallace Beery o filmdeki rolü için Oscar kazanmıştı. 1953 tarihli The Clown'ın da (Tr: Palyaço) bir yeniden çevrimi sayılır.

O film de yine Frances Marion'un aynı hikâyesinden uyarlanmıştı ama o filmde Jon Voight'in rolünü oynayan başrol oyuncusu Red Skelton boksör değil palyaçoydu.Sert bir spor dalı olan boksu konu eden bu melodramatik filmin oldukça seyrek rastlanan da bir tarzı vardır, duygusallık dozu oldukça yüksek olan film için "kadınlar için çevrilmiş bir boks filmi" ifadesi kullanılmıştır. Filmin tanıtım sloganı ise şöyleydi; "Şimdiye kadarki en dokunaklı aşk üçgeni - bir baba, oğlu ve aralarına giren kadın."[*]

My Life Without Me (2003) -  Bensiz Hayatım
Tür: Dram
Konusu: Ölümüne yaklaşan genç bir kadının, eline kalemi kağıdı alıp, belki biraz bencilce, ama fazlasıyla diğerkâm tutkularını kelimelere dökmesinin etrafında şekilleniyor.

Bir filme bir isim ancak bu kadar yakışabilirdi, diyerek noktaladığım bu filmi es geçmek sinema kültürü adına bir kayıp olur.My Life Without Me (Bensiz Hayatım), etkisini uzunca bir süre hissettiren filmlerden…

İzleyiciyi etkisi altına alıp, anı yaşatan film, hüznü ve mutluluğu aynı karede sunuyor.  Karakterlerin naif ve rakik tavırları filmin etkisini artıran bir diğer unsur. Sarah Polley‘in muhteşem oyunculuğu bizi, Ann isimli karakterin gözlerinden bakmaya, ifadeleriyle düşünmeye sürüklüyor.[*]

Nae Meorisokui Jiwoogae - A Moment to Remember(2004) - Hatırlanacak Bir Anı 
Tür: Dram, Romantik
Konusu: Bir marangoz olan ve inşaatlarda usta başı olarak çalışan Cheol-su ile hazır giyim sektöründe çalışan Su-jin, bir marketin kapısında tesadüfen karşılaşırlar.

Zaten unutkan olan güzel kız, aynı gün içinde çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamış olmasının da etkisiyle; marketten çıkan Cheol-su ‘nun elindeki kolayı, markette unuttuğu kendi kolası sanar ve kolayı, genç adamın elinden büyük bir rahatlıkla kapar…

Cheol-su, kolasının gaspedilmesine ses çıkarmayınca; Su-jin, yaptığı hatayı ancak cüzdanını da unutmuş olduğu markete ikinci kez dönmek zorunda kaldığında fark edebilir. Fakat iş işten geçmiş, genç adam olay mahallîğinden çoktan uzaklaşmıştır…

Ertesi gün babası ile birlikte, babasının sahibi olduğu inşaata giden Su-jin bir şok daha yaşar: Cheol-su, babası için çalışmaktadır! Yakışıklı usta başı, arabanın içinde oturan Su-jin ‘i fark etmemiştir. Fakat Su-jin ‘in, başına buyruk ve umursamaz tavırlar sergileyen bu çekici adamı ikinci kez görmesi; içinde bir şeylerin kıpırdamasına sebep olmuştur…

İş yerindeki bir dekorasyon sorununu, altın bir fırsat olarak gören Su-jin; bu fırsatı babasından yardım isteyerek değerlendirir. Babasıysa, sürekli mimarlarla kavga eden ve onlara iş öğretmeye çalışan Cheol-su ‘yu büyük bir mutlulukla kızının sorununu çözmesi için görevlendirir. Tahmininin tutmasıyla birlikte yüzünde güller açan Su-jin, şeytanın bacağını kırdığına, talihinin artık döndüğüne inanacak; fakat kader, çok geçmeden bu aşkın yoluna dev gibi kayalar yığacaktır…


Brooklyn Rules (2007) - Brooklyn Kuralları
Tür: Dram, Romantik, Suç, Gizem
Konusu: Birlikte büyüyen üç arkadaştan biri olan Michael (Freddie Prinze Jr.) hukuk okumaya karar verir. Cimri Bobby (Jerry Ferrara) hayatını postacı olarak devam ettirmek ister ve postacılık sınavına girer.

Carmine (Scott Caan) ise mafya hayatına özenmekte ve kendisine gangster Caesar Manganaro’yu (Alec Baldwin) örnek almaktadır.“BROOKLYN KANUNLARI” Brooklyn’in tehlikeli sokaklarındaki bu üç arkadaşın sevgi ve sadakat kavramlarını tartışmaya açan hayat mücadelelerinin öyküsünü anlatıyor.

Filmde yer alan sahneler o kadar gerçekçi, sıcak ve duygusal bir atmosferde çekilmiş ki sanki gerçek hayatın gizli kameralı filmi gibi. Ayrıca idda ediyorum birçokları bu filmde az sonra neler olacağını tahmin bile edemeyecek. Gerçekten şaşırtıcı bir senaryo.

Freidoune arabası bozulduğu için durduğu küçük bir köyde Zehra ile tanışır. Freidoune'nin gazeteci olduğunu anlayan Zehra, onunla konuşabilmek için ısrarla peşine takılır.

Yeğeni Süreyya bir gün önce, aynı köyde yaşadığı insanlar tarafından vahşice katledilmiştir. Ölmeden önce yeğenine söz veren Zehra, bunun köyün sırlarının arasına gömülmemesi için elinden geleni yapmaya kararlıdır.

Hotel Rwanda (2004)
Tür: Dram, Tarih, Gerilim, Savaş
Konusu: Başrolünü Don Cheadle’ın oynadığı, üç dalda Oscar’a aday gösterilen Hotel Rwanda izlemesi zor, unutması daha da zor bir film.

Afrika’nın kalbinde küçücük bir ülke Ruanda. Uganda, Burundi, Kongo ve Tanzanya ile çevrili. Nüfusu 10 milyon. Tarihi acılarla bezeli. Çok değil, bundan 15 yıl önce, dünyanın bir kısmı yeni binyılın eşiğinde farazi kıyamet senaryolarıyla eğleşirken, Ruanda nüfusunun % 10’unu, tam bir milyon insanını 100 gün gibi kısa bir sürede soykırım vahşetine kurban verdi. 

Belçikalı sömürgecilerin marifetiyle Hutular ve Tutsiler diye iki uydurma etnik gruba bölünen ülke, üstelik Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün burnunun dibinde ve tüm dünya medyasının gözünün önünde yüzyılın en büyük cinnetini geçirdi ve kimsenin kılı bir kıpırdamadı. İşte Hotel Rwanda bu vahşetin, bu duyarsızlığın, bu lanetli tarihin öyküsünü anlatıyor. 

Ülkenin en lüks otelinde müdür yardımcısı olarak çalışan ve soykırım başladığında sadece kendi ailesini değil, tanıdığı, tanımadığı, 1200’den fazla yurttaşını korumak için tüm servetini ve bağlantılarını seferber eden Paul Rusesabagina bugün ülkesinde gerçek bir kahraman olarak anılıyor. En azından bazıları tarafından. Terry George’un filminin merkezine yerleştirdiği Rusesabagina’nın hikayesi kimi açılardan Spielberg imzalı Schindler’s List’i anımsatıyor.[*

Everybody's Fine (2010) - Herkesin Keyfi Yerinde
Tür: Dram, Aile
Konusu: 4 Çocuğunu yılbaşı sofrasına beklerken tekrar eski günleri yadetmek, çocukken evi cıvıl cıvıl dolduran o evlatlarını tekrar sofranın başında tam kadro görmenin arzusuyla hazırlıklarını yapmaktadır Frank Goode. 

Eşini 6 ay önce kaybeden Frank, tek başına bahçesindeki çimenleri biçmiş, mangalını hazırlamış, mutfaktaki eksikliklerini tamamlamıştır, fakat yılbaşına birkaç gün kala çocuklarından kötü haberleri almaya başlamış, hepsinin birer mazereti vardır gelemeyeceklerdir... 


The Pursuit of Happyness (Umudunu Kaybetme) -2006-
Tür: Dram
Konusu: Bütün uğraşlarına rağmen hayata tutunamamış fakat yılmadan azimle mücadele eden gerçek bir yaşamdan uyarlanmış bir babanın, hikayesi. Chris Gardner, medikal pazarlama sektöründe çalışan borçları olan bir aile babasıdır. Eşi ve bir oğluyla mutlu bir yaşam süren Chris, zamanla azalan satışlarıyla borçlarını ödeyemez duruma gelir. 

Maddi sıkıntılardan dolayı eşiyle arası açılan ve eşinin evi terk etmesiyle oğluyla hayata tutunmaya çalışan Chris'in bir ilanla başvurduğu finans şirketinde kadroya girebilmek adına gün gelir sokakta kalır, gün gelir zengin patronların uşağı olur. Ama başarmak için yılmaz... İzleyeni bu hayat için ne yaptım ki hayıflanıp, isyan ediyorum diye kendi kendisinin muhasebesini yaptıran bir eser. Son bir kaç yıla damgasını vuran Will Smith başrolde.

Reign Over Me  (2007) - Hayatı Yakala 
Tür: Dram
Konusu: 2007 yapımı bir dram filmidir. Mike Binder'in yönetmenliğini, senaristliğini ve oyunculuğunu yaptığı filmde Adam Sandler, Don Cheadle, Jada Pinkett Smith, Liv Tyler, Donald Sutherland ve Saffron Burrows da rol almaktadır.Film Türkiyede direkt olarak piyasaya sürülmüşdür.

11 Eylül saldırılarında karısı ve üç çocugunu kaybeden bir adamın yaşadığı travma konu alınıyor, Hüzünlü ve trajikomik bir film olup,dostluğun öneminide vurgulamaktadır...




Bacheha-Ye Aseman (1997) - Cennetin Çocukları 
Tür: Dram
Konusu: Ali kardeşi Zehra'nın ayakkabılarını kaybetmiştir. Oldukça yoksul bir hayat süren iki kardeşin aklına bir fikir gelir. İkisi Ali'nin ayakkabılarını paylaşacaklardır. Bir çift ayakkabıyı paylaşarak okula gitmeye çalışan çocuklar gün boyunca birbirlerini beklemek zorunda kalır. 

Babalarının öfkesinden korktukları için ayakkabı onların sırrı olur. Birgün okulda bir yarışma düzenlenir. Birinciye bir çift spor ayakkabısı hediye edilecektir. Ali, kardeşi için bu yarışmaya katılmaya karar verir.

Bir çift ayakkabı ve iki kardeşin öyküsünü anlatan "en iyi yabancı film oscar" adayı olmuş, keyifli ama bir o kadar hüzünlü, izleme süresince bir adres olsa da bir kamyon ayakkabı göndersek deyip durduğum film. leziz bir şey. (iyisaatteolsunlar, Ekşisözlük)

The Bucket List  (2007) - Şimdi Ya da Asla
Tür: Dram, Komedi
Konusu: Milyoner şirket sahibi Edward Cole (Jack Nichelson) ile işçi sınıfına mensup araba tamircisi Carter Chambers’ın (Morgan Freeman) dünyaları apayrıdır. 

Yolları, bir hastane odasını paylaşmalarıyla kesişir ve iki ortak noktaları olduğunu keşfederler: “Tahtalı köyü boylamadan önce” hayatlarının kalan kısmını hep yapmak istedikleri her şeyi yaparak geçirme arzusu ve kendileriyle farkında olmadıkları bir barışma ihtiyacı. 

Birlikte, hayatlarının araba seyahatine çıkarlar; ve bu süreçte dost olur, hayatı dolu dolu, içgörü ve mizahla yaşamayı öğrenirler. Her macera, listelerine yeni bir madde ekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder